Alınmayan CS dersinin Recit saati

Bu yazının oluşmasına vesile olan Behlül Hoca*?ya içten teşekkür ederim. Beni sınıfına kabul etseydi kesinlikle böyle bir yazı ortaya çıkmayacaktı. Bu yazıda yalnızca gözlemlerimi paylaşıyorum. Tüm eleştiri oklarınıza açığımdır sevigili müstakbel bilgisayar mühendisleri.

Org dersine alınmadıgım gün ansızın yan sınıftaki dersin başlamak üzerine olduğunu fark ettim. CS* Recit* sınıfına girdim. Arka sırada yerimi aldım. TA* içeri girdi. Kapısını kapattı. Sorularını sormak için can atan çalışkan öğrenciler patlamaya hazır bomba gibi bekliyorlardı. Ellerinde önceden hazırladıkları notlar ile..

Heyecanlı kızlar sağa sola ve biraz da öne arkaya sataşıyorlardı. Tabii ki afacan ve utangaç oğlanlar da bu hareketliliğin bir parçası olma istemekteydiler. Onların soruları yoktu. Sormayacaklardı. Bulunmak yetiyordu o sınıfta?.

TA de kendi işine geleni yapıyormuş gibi bir havaya sahipti. Çok önemsemiyordu sınıf düzenini. Sessiz olunacakmış, herkes mum gibi oturacakmış falan da felan da onun derdi ve umuru degildi açıkçası. Sadece çözmesi gereken soruları çözüp bir kaç kod daha yazacaktı projesi için. Engin ders bilgi birikimim müsade etmediği için anlatacagını layıkıyla anlatmış mıdır bilemiyorum.
Yalnız tek emin olduğum sınıfın eğlendiğiydi.

Öyle korkuttukları gibi degilmiş bu sınıftaki atmosfer. Kulagıma birisi fısıldadı ki yine iyi sınıfa denk gelmişim. Göreceğiz.
İyi güzel anlatıyor, soruları çözüyor. Fakat o laubaliliği yok mu? Ögrenciligine doymuş ve ögrencilerin ögrenciliklerini yaşamalarına müsade ediyordu adeta. Aynı zamanda ögrenme fırsatı sunuyordu, akıcı bir dille çözülen sorularla. Tam bir nabız ? şerbet hikayesi yaşanıyor burada.Öğrenmek isteyenlerle, salıp eğlenmek isteyenlerin dengesi iyi sağlanmış sınıfta.

Önümdeki iki hanımefendi apayrı iki kutup gibiler.
Biri sessiz.
Ötekisi çok sesli.
ehe :)

Bir de Cenk* var.

Evet, Cenk.
Kendisi, girişimciliğin varabileceği uç noktalarda dolaşan bir insan. Herkesin utandığı ve çekimserliğini gün yüzüne çıkardığı o anda Cenk telefonundan gözünü ayırdı ve tahtaya dogru baktı. TA o soruyu sordu. Soru sorulduğu an kendisi bir samuray edasıyle elini kaldırdı. Katanasına uzanacaktı ama vazgeçti. Havada kaldı eli, parmağı dimdik.

Soru, TA tarafından şu şekilde zuhur etti: ?Kim tahtaya kalkıp bu soruyu çözer??
Evet Cenk kalktı ve çözdü. Uzatmadı bile.

Ardından ansızın Loop*?a girdik derste. Bunun tek sorumlusu anlamayan bir öğrenci idi. Ne yapsın gariban öğrenmeye çalışıyor. Hayat boyu öğrenmeyi öğrenmek isterler. Sayesinde gördük ki öğrenme süreci, yapılan tekrarların sıklığından ibaretmiş meğerse. Bunu da idrak etmiş olduk hep birlikte. Sıkılmadık, sabır ettik. Sonunda Öğrendi.

Bir anlık dikkat dağınıklığım sonucunda fark ettim ki tahtada anlamadıgım sorular ve cevapları, incik boncuk şekillerde ve şemallerde belirmeye başladı. Hangi dildi bu? Manavda mıydık? Pac-Man mi oynuyorduk? Kesinlikle kayboldum. Neler oluyordu? Herkes anlıyor, bir ben anlamıyordum. Takip edebileceğimi ummuştum halbuki. Sağlık olsun.

Yalnız nacizane bir çıkarımım oldu. Yanlışım varsa düzeltin.
Tek anladığımı sandığım şey; her istenmeyen sonuç çıktığında Loop?a sokup başa döneceksin.

Bu sırada Cenk hala çözüyordu. Yanına bir hanımefendi daha kalktı. O da başka sorular çözmeye başladı. Padişahlığını kurdu TA adeta. Oturduğu yerden yazdırıyor, çözdürüyor. Bunun adına da katılımcı öğretim koyarlar heralde bu modern çağda.
Faydalı mıydı? Evet faydalıydı.

Ayrıca yaşanan bu tahta boyama seramonisi, CS için bir tahtanın yetmediğini ve asla yetmeyecegini fark etmeme vesile oldu.
Bu girdiğim tek dersten çıkardığım sonuç ise şöyle oldu:
Hayat tek bir variable ile tanımlanamazmış.

Ardından ne mi oldu?
Sınıftan çıktım.



Comments are closed.